“Kuyudan Çıkan Gerçek” 1896 yılında Jean Leon Gerome tarafından resmedildi.
Resme konu olan söylenceye (efsaneye) göre,
Yalan ile gerçek buluşurlar.
Yalan “Bugün hava çok güzel” der.
Gerçek çevreye bakınır. Gerçekten de o gün hava çok güzeldir.
Bir kuyunun önüne gelene dek zaman geçirirler.
Yalan “Su çok güzel, birlikte banyo yapalım” der.
Gerçek, kuşkucu biçimde suya dokunur.
Su gerçekten çok güzeldir.
Ve bu, yalanın ikinci doğrusudur.
Gerçek inanır. Soyunur. Yüzmeye başlarlar.
Yalan birden sudan çıkar. Gerçeğin giysilerini giyer ve kaçıp gider.
Gerçek kızar. Kuyudan çıkar. Yalanı bulup, giysilerini geri almak için her yere gider.
Dünyada çıplak Gerçek’i görenler O’na iyi davranmaz ve öfkeyle bakar.
Sonunda Gerçek kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan yiter.
Söylenceye (efsaneye) göre, o zamandan beri yalan, dünyanın her yerinde gerçek gibi giyinmiş olarak içimizde yaşar.
Dünya ise hiçbir biçimde çıplak gerçeği görmek istemez.
Ne denli tanıdık (ve Jean Leon Gerome ne denli gerçekçi resmetmiş, değil mi?
Gerçek ve Yalan’dan çok, gerçek ve doğru (hakikat) ayrışmasının tam orta yerinde duruyoruz.
Çarpıtılan gerçekler, içi boşaltılan gerçekler, beyaz yalanlar, dezenformasyon, kara propaganda, stratejik yalanlar, zamanı geldiğinde gerçeğin açıklanması anlatımları (ifadeleri) ile yıllardır sarmalanıyoruz.
“Sanal Gerçeklik” (Virtual reality) çağın harika buluşu olarak bizi, bulunduğumuz zeminden, zamandan koparıyor.
İnsansı robotlar (MER) ile yakın gelecekte, “Hangisi gerçek insan!?” sorularını soracağız.
Yalnızca görünen üzerinden düşünce sistemi modelleniyor, kitleler uyum sağlıyor.
Bilgiye sahip olunmasına karşın sessizliğin seçildiği –ki yalanın en güzel yansıması olsa gerek– ve acaba kaç ayrı yüzü ile karşılaşıyoruz çarpıtılan yalın gerçeğin??
“Kuyudan Çıkan Gerçek” gerçeği en çıplak durumu ile bize anımsatıyor, eğer gerçekle yüzleşme gücümüz ve yürekliliğimiz var ise…
Bu arada; en son ne zaman yalan söylemediniz?